prof. dr. hakan olgun

Siyonize edilmiş bir ritüel: tam secde ya da hishtahavaya

06 Mar 2025
Siyonize edilmiş bir ritüel: tam secde ya da hishtahavaya

Yahudilikte tam secde olarak bilinen hishtahavaya ritüeli, tapınağın yıkılışından sonra önemini kaybetmiş olsa da son dönemlerde Mescid-i Aksa çevresinde sıklıkla icra edilmeye başlanmıştır. Kurban ibadeti gibi büyük ölçüde tapınağın varlığına bağlı olarak tanımlanmış bu secdenin günümüzde yeniden canlandırılması, tapınağın yeniden inşası yolunda Siyonist ideali yansıtan bir ritüele dönüştüğünü göstermektedir.

Yahudi kutsal metninde İsrailoğulları’nın Tanrı’ya secde ettiklerine dair pek çok kayıt bulunmaktadır. Hatta yüzüstü yere kapanmanın ve ellerle birlikte ayakları uzatmanın Tanrı’ya karşı sergilenmiş bir ta’zim davranışı olduğu belirtilmiştir. Nitekim kutsal metnin tarihsel dönemlerinde İsrailoğulları için secdenin kurban kadar önemli bir fiziksel ritüel olduğu ifade edilmektedir. Yahudi geleneğinde Tanrı’nın önünde eğilme davranışı ve secdenin birkaç şekli vardır: Bu gelenekte tam secde olarak sergilenen ve hishtahavaya olarak bilinen secdede kişinin ellerini ve ayaklarını uzatarak yüzüstü yere yatması ve Tanrı'nın önünde kendini mutlak bir şekilde bırakması anlamına gelir. Yahudi kutsal metninde Kral Davut’un Tanrı'nın önünde sık sık bu tür secde yaptığı ifade edilir. Tanrı önünde eğilmenin ikinci şekli olan kida ritüeli sırasında kişi ayakta dururken başını yere eğerek derin bir teslimiyet gösterir. Bu sırada ayakta durmasına rağmen tam bir teslimiyetle adeta iki büklüm olur. Bu ritüelin son şekli olan keri’a ritüelinde ise kişinin dizlerinin üzerine çökmesini ve yüzü yere gelecek şekilde öne doğru eğilmesini içerir. Bu üç eğilme ve secde ritüeli kişinin kendisini Tanrı’ya teslim edip ona boyun eğmesinin adeta bir kombinasyonudur.

Yahudilerin özellikle ellerin ve ayakların uzatılarak yüzüstü yere yatılması ve Tanrı’nın önünde kendini mutlak bir şekilde bırakması anlamına gelen secde (hishtaḥavaya) ritüeli günümüzde önemini kaybetmiş durumdadır. Yahudi geleneğinde bu tür secdeden uzaklaşılması genellikle iki nedene dayandırılır: Birincisi, secdenin tapınakta yapılması önemlidir. Ancak tapınak MS. 70 yılında yıkılınca secde ritüelinin kutsal zemininin ortadan kalktığı düşünülmüştür. Buna tapınağın yıkılması sonrasında gittikçe güçlenen Hıristiyanlığın secde benzeri ritüellerinden uzak durma niyeti de eklenmelidir. Secde etmek ya da en azından diz çökmek ilk Hıristiyan ibadetinin merkezi bir unsuru haline geldiğinden, Yahudiler bu tür uygulamalardan kaçınarak kendilerini Hıristiyan ritüelinden farklılaştırmayı seçmişlerdir. İkincisi ise tapınağın yıkılmasından sonra sinagoglar figüratif mozaik zeminlerle inşa edilmeye başlandığından, hahamlar Yahudilerin yüzüstü yere uzanıp bu figürlere bakarken secde etmelerini hoş görmemişlerdir. Yani sinagoglarda ibadet eden Yahudilerin secde sırasında zemindeki süsleme ve motiflere yönelik bir ta’zim duygusuna kapılabileceklerinden endişe edilmiştir. Bu iddialar tartışılır olmakla birlikte tapınağın yıkılmasından sonra Yahudilerin yüzüstü yere tamamen uzanarak secde ritüelinden uzaklaştıkları bilinmektedir.

Böylece Tanrı’nın varlığına doğru ve ona ta’zim olarak çok erken dönemden itibaren sergilenen Yahudi ritüelinin bir unsuru olarak yerine getirilen tam secdenin, tapınağın yıkılmasından sonra kurban sunumunda olduğu gibi, kutsal zeminini kaybettiği anlaşılmaktadır. Hatta İslam tarihine ilişkin kaynaklarda, Medineli Yahudilerin namaz sırasında Müslümanların rükû ve secdelerini gördüklerinde buna güldükleri ve Müslümanlarla alay ettikleri kaydedilmiştir. Nitekim Kur’an’da “Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu, onların aklını kullanmaz bir topluluk olmalarındandır” (Maide, 58) ayetinin Medine’deki Yahudilerin namaza yönelik bu tür tutumlarına bir eleştiri olduğu ifade edilir. Dolayısıyla Medineli Yahudilerin namazın rükû ve secdesine dair bu alaycı davranışları, onların ibadet sırasında diz çöküp secde etmeyi onaylamadıklarını göstermektedir. Neticede, tarihsel olarak tapınağın ayakta olduğu dönemde Yahudilerin Tanrı’nın adının duyduklarında secde ettikleri bilinmekle birlikte, sinagog ritüellerinin tapınaktakinden farklı olması için tam secde ritüelinin tapınağın yıkılmasından sonra yeni oluşturulan litürjinin bir parçası olmadığı anlaşılmaktadır.

Son dönemde Yahudilerin, İsrail’de Tapınak Tepesi olarak bilinen Mescid-i Aksa’nın avlusuna çıkarak burada sembolik ritüelleri icra etmeyi, yıkılmış tapınağın yeniden inşa edilmesinin sembolik bir yolu olduğunu gören bir kanaat söz konusudur. Hatta bu bölgedeki Yahudi varlığının dini ritüelleriyle daha çok görünür olmasının tapınağın yeniden inşa edilmesi idealine hizmet ettiği düşünülmektedir. Nitekim Yahudilerin bu bölgeye çıkarak eski gelenekleriyle yeniden bağlantı kurdukları ve Yahudilerin İsrail topraklarına girdiklerinde kendilerine verilen emirlerden biri olan tapınağı inşa etme yükümlülüğünü yerine getirdiklerini hissettikleri ifade edilmektedir. Tapınağın yeniden inşası sürecinde, önemini kaybetmiş olan tam secde gibi İsrailoğulları'nın bazı kadim ritüellerini canlandırılarak bunların Mescid-i Aksa’nın avlusunda icra ediliyor olması, ritüelin dini olmaktan çok seküler yönüne işaret etmektedir. Bir anlamda yıkılmış tapınağın çevresinde sergilenip adeta yeniden canlandırılan tam secde ritüeli, Yahudi hukuku ve litürjisine uygun olmasa da Siyonist işgalin ritüelize edilmiş halini ifade etmektedir.